26 Şubat 2018 Pazartesi

Ahmet Ümit 'le '' İstanbul Hatırası ' üzerine








                                          İstanbul Hatırası





Şehre bakıyorduk denizden. Sisler içindeydi İstanbul…


Sisler içinde deniz… Sisler içinde teknemiz. Sultanahmet’in minareleriydi görülen,

Ayasofya 'nın kubbesi ,Topkapı Sarayı ‘nın kuleleri.


Hiç yağmalanmamış , yıkılmamış, kirletilmemiş gibiydi şehir. Bembeyaz bir sisle

örtmüştü  doğa , ne varsa görüntüyü çirkinleştiren. Güneş doğmadan bir anlığına beliren

hayal gibi…


Bir masal imgesi gibi… Yeni kurulmuş bir kent gibi…


Taze bir başlangıç gibi… Genç ,umutlu, güzel… ‘


İstanbul Hatırası, Ahmet Ümit ‘in 2010 yılında ilk baskısı yapılan kitabı.

Tüm kitaplarını bir solukta okuduğum yazarın en sevdiğim kitaplarından biri.

Bildiğiniz üzere polisiye hikayeler yazan bir yazar Ahmet Ümit. Bu hikayesi  ‘Yedi Tepeli

Şehir’de işlenen yedi cinayet üzerine. Cesetlerin bırakıldığı yerler manidar.

‘Yedi kurban, yedi hükümdar, yedi sikke, yedi kadim mekân. Ve tek bir gerçek: Bu

şehrin gizemli tarihi’

Kitabı ikinci kez okumaya niyetlendim... Altını çizdiğim yerler hakkında daha çok bilgi

edinmek ve  aldığım notlarla buraları gezmek .

Daha da güzeli oldu. Bir de Ahmet Ümit   var yanımda.





Gülhane Parkı ‘nda buluşuyoruz  , diğer rehberlerimiz ve Ahmet Ümit’le.
Parkın ağaçlarında renkli papağanlar var. Hayvanat bahçesine taşınma esnasında bir

şekilde  kaçıp, burayı mesken edinmişler kendilerine. Ve  leylekler… hiç gitmemişler mi ,
gelmişler mi bilmiyorum  ama bu mevsimde buradalar.

Şehrin ilk kurulduğu yer olan tarihi yarım adanın ucundan başlıyoruz gezmeye.

                                                                                ******

Bir kavim düşünün ,yeni bir yere yerleşmek istiyor fakat hiçbir yer bilmiyor. Kavimin
Başında  Byzas var. O dönemler kahinler önemli ,ona danışıyorlar.

‘Körler Ülkesi’nin Karşısı’ na gidin yerleşin ‘diyor bir kahin.
Geze geze  bugünkü adıyla Sarayburnu ‘na gelip , karşıya bakınca ‘bu kadar güzel yer

varken oraya yerleşen insanlar kör ‘ kanaatine varıp, yerleşiyorlar buraya.
Byzantion şehrini kuruyorlar  ve karşıya da Khalkedon , Körler Ülkesi adını veriyorlar.









Karşımızda 3.yy da  Gotlar 'a karşı kazanılan zaferin ardından Roma İmparatoru

 tarafından dikilmiş sütun. Üzerinde' Gotları yenmemiz sayesinde dönen talihe' yazılı

 Türkçe mealiyle.

 Arkasında görülen ,Topkapı Sarayı surları. Müthiş bir haz duyuyorum burada olmaktan.

 Etrafını ağaçlar çevrelemiş,  hemen dikkat çekmiyor bu korint üslubundaki sütun .

 Pek çok insan önünden O 'nu görmeden geçiyor, O'nun da insanlara pek aldırdığı yok

 ama siz de gidin tanışın, benim gibi.



                                                                                       *****

             

Sultan Ahmet Meydanı 'na doğru ilerliyoruz ,Ayasofya Cami ve Hürrem Sultan Hamamı

 önünden geçerek. Hürrem 'in ve Muhteşem Süleyman 'ın kulaklarını çınlatıyoruz.

 Bizans Dönemi 'nde at yarışlarının yapıldığı meydana  geliyoruz.


 Meydanda üç adet dikili anıt var. Bunlar hipodromu ikiye bölmüş .Yarışçılar hipodromu

 yedi kez döner ,başlangıç noktasına gelen yarışı kazanırmış.


  1)Dikilitaş ,Obelisk


       

       
 Yıllarca Mısır 'da kalan taş, Firavunların tarihten silinmesiyle 390 yılında Mısır'dan getirtilmiş.





          2) Yılanlı Sütun
                    



 
   Kenti haşerat istilasından korumak amaçlı  Apollon Tapınağı 'ndan getirtilmiş bir



   tılsım.



     3) Örme Dikilitaş




 
  Yine güç, tılsım ve hakimiyet ifade etmek için 300 bin taştan yapılmıştır.



                                                               

                                                                              *****


 Ayasofya Cami 'nin karşısında ,Beyazıt 'a giden yolun sağında yer alan Million -Milyon


  taşı . Dünyanın herhangi bir noktasına olan uzaklık bu Milyon Taşı 'ndan ölçülürmüş.






               



 Osmanlı Dönemi ‘nde  ise ordular sefere çıkmak için burada toplanırmış.  Gözümde atlı 



ve  yaya olmak üzere bir sürü yeniçerinin toplandığı canlandı. Birden daha da kalabalık



oldu etrafım. Dualar edenler ,heyecanını saklayamayanlar, geride kalanların hüzünlü



bakışları…Kolay değil ,sefere gidiyoruz. Gidip de sağ dönmemek var.

                                                                                   ******




Divan Yolu ‘ndan yukarıya doğru ilerliyoruz. Milyon Taşı’ndan Çemberlitaş ‘a doğru



uzanan yol.

Osmanlı ‘da devlet işlerini görüşmek üzere Devlet-i Hümayun ‘a gelen giden vezirler, elçiler,

yöneticiler, askerler… protokol yolu olarak kullanırmış bu yolu.  

Roma İmparatoru  I.Konstantin zamanında yapılmış , onlar 'Messe' diye anarmış bu



Tarihi Yarımada’nın  tam ortasından geçmekte olan yolu.

Üstüme yine bir gurur yapışıyor  ‘vay be ‘ diyorum ‘dünyanın en yaşanmışlıklarında

yürüyorsun şu an. Senin memleketin ,turist değilsin burada ‘ . Fakat bu gurur biraz utanç

duygusuyla bulanıyor .  Caddelerin genişletme çalışmaları sırasında (1950'ler)

tahribe uğrayan , bazılarının yok olduğu , bazılarının da yerinin değiştirildiği eserlere üzülüyor ve

hayıflanıyorum.

Cadde günümüz İstanbul'unda araç trafiğine kapalı ve ulaşımda tramvay kullanılmakta.



                                                                            *****


Artık acıkmaya başliyoruz. Turumuz yemek yiyeceğimiz yeri ve menüyü ayarlamış.
Osmanlı Sofrası .Hızlıca servis yapılıyor.

Çorba  , Cihangir ‘in sünnet töreninde dağıtılan çorbadan.

Ana yemek , ayva içerisinde hafif tatlımsı  etli bir yemek

Tatlı ise ,sultanların ağzına layık hafiflikte meyve parçaları ve dilimlenmiş peynirlerin olduğu

 komposto






Yemekte biraz sohbet ediyorum Ahmet Ümit ‘le. En sevdiği kitabını soruyorum.
‘buna cevap vermek çok zor ‘diyor tahminimi doğrularcasına. Fakat ‘Masal Masal İçinde ‘

diyiveriyor birden.  Seviniyorum , ‘kızım ,Masal Masal İçinde ‘sini yolladı
imzalatmam için ‘diyorum.  Sonra  Patasana,  Kukla ve Kavim ‘den cok kısaca

konuşabiliyoruz.  Hareket vakti geliyor.

                                                                          *****



Çemberlitaş ‘a doğru ilerlerken sağ kolda II. Mahmud , Abdülaziz ve II. Abdülhamid
türbelerine uğruyoruz. Türbenin dışında ,bahçede Osmanogulları’ndan  gömülü pek çok

ismin dışında Ziya Gökalp ‘in de mezarı bulunuyor. Büyükelçiler ve hizmet vermiş pek
çok isimle birlikte.

                                                                                *****

Çemberlitaş  Sütunu 'na geliyoruz.

Bizans İmparatoru, o dönemde 57 m olan sütunu Roma 'dan Apollon  Tapınağı 'ndan getirtir.

O zamanlar üzerinde var olan  güneşi selamlayan Apollon heykeli kaldırılır ve Konstantin kendi

heykelini koydurur. Yıldırım isabet etmesiyle devrilen heykelin yerine I. Alexios Komnesos  

büyük bir haç koydurur. Fatih Sultan Mehmed , İstanbul 'u aldıktan sonra haçı indirtir fakat

Hristiyanların kutsal emanetlerine dokunmaz.




Çemberlitaş Meydanı ; İstanbul 'un yedi tepesinden biri olarak kabul edilir.

Konstantin, buraya kendi adını taşıyan Forum Konstantin inşa eder.

                                                                                         *****


  
       Beyazıt Meydanı 'na çıkıyor yolumuz. Bugünlerde meydanda düzenlemeler var.
      
      Fatih Sultan Mehmed  'in Topkapı Sarayı 'ni yaptırmadan önceki (şimdi İstanbul Üniversitesi

      'nin giriş kapısı olan bölümün sol kısmında görülen bina)  Eski Saray  burada bulunuyor.


  
     Fatih Sultan Mehmed 1454 tarihinde Eski Saray’ı Beyazıt Meydanı’na yaptırmış.        

     Padişahın  ölümüyle tahttan indirilen valide sultanlar, oğulları, haseki sultanlar ve

     harem kadınları, Beyazıd’da  “kasvetli” Eski Saray’a yerleştirilirmiş. Eski saraydaki              

     Haseki Sultanlar,  oğullarından biri tahta çıkana kadar eski sarayda beklerlermiş.

     Gözyaşı Sarayı.



                                                                         *****





 


     Yolumuz Mimar Sinan ‘ın  kalfalık dönemim diye adlandırdığı Süleymaniye Cami ‘ye


     ulaşıyor.

    1551 yılında Kanuni Sultan Süleyman adına yaptırılan bu camide ,büyük üstad Mimar

     Sinan her türlü detayı düşünmüş. Ben burada pek çoğumuzun bilmediği yönlerinden

     bahsetmek istiyorum ;

     Mimar Sinan haşere, akrep ve böceklere karşın önlem olarak avizelerin ortasına deve

     kuşu yumurtaları yerleştirmiş,

    Caminin aydınlatması için kullanılan mumların ve kandillerin isleri camiye zarar

    vermesin diye Mimar Sinan ilk defa bu cami için bir is odası tasarlamış ve camideki

    tüm isi bu odaya toplayabilmiş. Toplanan bu isler ise mürekkep olarak bir çok fermanın

    ve  mektubun kaleme alınmasında kullanılmış. Mürekkep o kadar özelmiş  ki; kağıt

   komple yok edilmeden silinmesi mümkün olmuyormuş.

   Hayran olmamak elde değil. Sadece  ' mimar 'demek az kalıyor.



 Sultan Süleyman ‘ın türbesi burada. Fakat o burada büyük aşkı  Hürrem Sultan’la  yan yana
 yatmıyor. Türbeleri farklı. Mahidevran  Sultan’la  yan yana yatıyor  Sultan Süleyman.


                                                                                  Hürrem Sultan Türbesi



 
             ‘Yedi ‘ rakamı burada da karşımıza çıkıyor.  Yedi yılda tamamlanıyor cami.

             Caminin ana giriş kapısı.  Yerlerde kullanılan mermer ilk yıllarından beri- çökmüş olsa da-

             orada duruyor.







     Caminin arka kısmındaki sütunlarda Arapça yazılar var. Buraya zamanında yardım

     isteme amaçlı gelenlerin yazdığı yazılarmış bunlar. Olur da belki Sultan bir şekilde görür

     diye. 


    

     Sultan  gördü mü , yoksa zaten işitti mi bu dilekleri bilmiyorum ama beni çok etkiliyor

     bu yazılar.



     Yavaş yavaş gezimizin sonuna geliyoruz. İstanbul  Hatıra ‘sının zamana sığabilen   

     kısımlarıyla yetiniyoruz.

    Bol tarihli, bol sohbetli, çok keyifli bir gün geçirmiş olmanın mutluluğu var

    üzerimizde. Uzunca bir yürüyüş yapmış olmanın da dayanılmaz yorgunluğu da eklenince

     toplu fotoğraf çekimine geçiyoruz,  Muhteşem Süleyman 'ın  camisinin bahçesinde.





     Beyazıt ‘da bir otelin terasına çıkıyoruz . Hem biraz dinleniyor, hem de kahvelerimizi

     içiyoruz.  Ahmet Ümit ‘e kitaplarımızı imzalatıyoruz.

      Yeni kitabının kapağını görüyoruz, İstanbul ‘a üzülüyoruz, İstanbul ‘a sahip çıkmalıyız

     diyoruz.  Çok teşekkürler ediyoruz.

     Tekrar görüşmek üzere umidi ve iyi dileklerimizle ayrılıyoruz.


     ‘İstanbul ‘a bakıyorduk denizden . Ölülerimizin yüzlerine bakıyorduk…Onların

     gözlerindeki kendi kederimize.

     Çaresizliğimize bakıyorduk, avuçlarımızda büyüyen zavallılığa ,kanımızda
     filizlenen korkaklığa…Elimizden alınan hayata bakıyorduk. Güneşli
     günlerimize,umut dolu sabahlara, eğlenceli bahar akşamlarına…Sönen anılarımıza
     bakıyorduk, ölen hayallerimizi, yıkılan düşlerimizi yüklenip, yorgun bir şilep gibi
     bizden uzaklaşan şehrimize…Şehrimizle birlikte yitirdiğimiz kendimize
     bakıyorduk…’
     Istanbul Hatırası ,Ahmet Ümit.




    
       Sevgiyle kalın,

 
        Yasemin Okutan Boyar
 

     Tüm fotoğraflar (toplu çekim hariç ) tarafıma aittir.

     Kaynakça,

   *İstanbul Hatırası ve Ahmet Ümit

    *İstanbul Müze

   *mimarsinan.gen.tr

    *osmanlıtarihi.gen.tr



Ben Sedef Hemşire

Ben Sedef Hemşire. 30 yaşındayım.   Bugün iki çocuğumun babası tarafından öldürüleceğimi bilmeden her günkü gibi saat 6.00 da telefo...