İstanbul Hatırası
Şehre
bakıyorduk denizden. Sisler içindeydi İstanbul…
Sisler
içinde deniz… Sisler içinde teknemiz. Sultanahmet’in minareleriydi görülen,
Ayasofya 'nın
kubbesi ,Topkapı Sarayı ‘nın kuleleri.
Hiç
yağmalanmamış , yıkılmamış, kirletilmemiş gibiydi şehir. Bembeyaz bir sisle
örtmüştü doğa
, ne varsa görüntüyü çirkinleştiren. Güneş doğmadan bir anlığına beliren
hayal
gibi…
Bir
masal imgesi gibi… Yeni kurulmuş bir kent gibi…
Taze
bir başlangıç gibi… Genç ,umutlu, güzel… ‘
İstanbul
Hatırası, Ahmet Ümit ‘in 2010 yılında ilk baskısı yapılan kitabı.
Tüm
kitaplarını bir solukta okuduğum yazarın en sevdiğim kitaplarından biri.
Bildiğiniz
üzere polisiye hikayeler yazan bir yazar Ahmet Ümit. Bu hikayesi ‘Yedi
Tepeli
Şehir’de
işlenen yedi cinayet üzerine. Cesetlerin bırakıldığı yerler manidar.
‘Yedi kurban, yedi hükümdar, yedi sikke, yedi kadim mekân. Ve tek bir
gerçek: Bu
şehrin gizemli tarihi’
Kitabı
ikinci kez okumaya niyetlendim... Altını çizdiğim yerler hakkında daha çok
bilgi
edinmek
ve aldığım notlarla buraları gezmek .
Daha da güzeli oldu. Bir de Ahmet Ümit var yanımda.
Gülhane
Parkı ‘nda buluşuyoruz , diğer rehberlerimiz ve Ahmet Ümit’le.
Parkın
ağaçlarında renkli papağanlar var. Hayvanat bahçesine taşınma esnasında bir
şekilde
kaçıp, burayı mesken edinmişler
kendilerine. Ve leylekler… hiç gitmemişler mi ,
gelmişler
mi bilmiyorum ama bu mevsimde buradalar.Şehrin ilk kurulduğu yer olan tarihi yarım adanın ucundan başlıyoruz gezmeye.
******
Bir
kavim düşünün ,yeni bir yere yerleşmek istiyor fakat hiçbir yer bilmiyor.
Kavimin
Başında
Byzas var. O dönemler kahinler önemli ,ona
danışıyorlar.
‘Körler Ülkesi’nin Karşısı’ na gidin yerleşin ‘diyor
bir kahin.
Geze
geze bugünkü adıyla Sarayburnu ‘na gelip , karşıya bakınca ‘bu kadar
güzel yer
varken
oraya yerleşen insanlar kör ‘ kanaatine varıp, yerleşiyorlar buraya.
Byzantion
şehrini kuruyorlar ve karşıya da Khalkedon , Körler Ülkesi adını
veriyorlar.
Karşımızda
3.yy da Gotlar 'a karşı kazanılan zaferin ardından Roma İmparatoru
tarafından
dikilmiş sütun. Üzerinde' Gotları yenmemiz sayesinde dönen talihe' yazılı
Türkçe
mealiyle.
Arkasında
görülen ,Topkapı Sarayı surları. Müthiş bir haz duyuyorum burada olmaktan.
Etrafını
ağaçlar çevrelemiş, hemen dikkat çekmiyor bu korint üslubundaki sütun .
Pek
çok insan önünden O 'nu görmeden geçiyor, O'nun da insanlara pek aldırdığı yok
ama
siz de gidin tanışın, benim gibi.
*****
Sultan
Ahmet Meydanı 'na doğru ilerliyoruz ,Ayasofya Cami ve Hürrem Sultan Hamamı
önünden
geçerek. Hürrem 'in ve Muhteşem Süleyman 'ın kulaklarını çınlatıyoruz.
Bizans
Dönemi 'nde at yarışlarının yapıldığı meydana geliyoruz.
Meydanda
üç adet dikili anıt var. Bunlar hipodromu ikiye bölmüş .Yarışçılar
hipodromu
yedi
kez döner ,başlangıç noktasına gelen yarışı kazanırmış.
1)Dikilitaş
,Obelisk


Yıllarca
Mısır 'da kalan taş, Firavunların tarihten silinmesiyle 390 yılında Mısır'dan
getirtilmiş.
2)
Yılanlı Sütun
Kenti haşerat istilasından korumak amaçlı Apollon Tapınağı 'ndan
getirtilmiş bir
tılsım.
3) Örme Dikilitaş
Yine güç, tılsım ve hakimiyet ifade etmek için 300 bin taştan yapılmıştır.
*****
Ayasofya Cami 'nin karşısında ,Beyazıt 'a giden yolun sağında yer alan Million -Milyon
taşı . Dünyanın herhangi bir noktasına olan uzaklık bu Milyon Taşı 'ndan ölçülürmüş.


Osmanlı Dönemi ‘nde ise ordular sefere çıkmak
için burada toplanırmış. Gözümde
atlı
ve
yaya olmak üzere bir sürü yeniçerinin
toplandığı canlandı. Birden daha da kalabalık
oldu
etrafım. Dualar edenler ,heyecanını saklayamayanlar, geride kalanların hüzünlü
bakışları…Kolay değil ,sefere gidiyoruz. Gidip de sağ dönmemek var.
******
Divan
Yolu ‘ndan yukarıya doğru ilerliyoruz. Milyon Taşı’ndan Çemberlitaş ‘a doğru
******
uzanan
yol.
Osmanlı ‘da devlet işlerini görüşmek üzere Devlet-i Hümayun ‘a gelen
giden vezirler, elçiler,
yöneticiler, askerler… protokol yolu olarak
kullanırmış bu yolu.
Roma İmparatoru I.Konstantin zamanında yapılmış , onlar 'Messe' diye anarmış bu
Tarihi
Yarımada’nın tam ortasından geçmekte
olan yolu.
Üstüme
yine bir gurur yapışıyor ‘vay be ‘
diyorum ‘dünyanın en yaşanmışlıklarında
yürüyorsun
şu an. Senin memleketin ,turist değilsin burada ‘ . Fakat bu gurur biraz utanç
duygusuyla
bulanıyor . Caddelerin
genişletme çalışmaları sırasında (1950'ler)
tahribe uğrayan , bazılarının yok olduğu , bazılarının da yerinin değiştirildiği eserlere üzülüyor ve
hayıflanıyorum.
Cadde günümüz İstanbul'unda araç trafiğine kapalı ve ulaşımda tramvay kullanılmakta.
*****
Artık acıkmaya başliyoruz. Turumuz yemek yiyeceğimiz yeri ve menüyü ayarlamış.
Osmanlı
Sofrası .Hızlıca servis yapılıyor.
Çorba
, Cihangir ‘in sünnet töreninde
dağıtılan çorbadan.
Ana
yemek , ayva içerisinde hafif tatlımsı
etli bir yemek
Tatlı
ise ,sultanların ağzına layık hafiflikte meyve parçaları ve dilimlenmiş
peynirlerin olduğu
komposto
Yemekte
biraz sohbet ediyorum Ahmet Ümit ‘le. En sevdiği kitabını soruyorum.
‘buna
cevap vermek çok zor ‘diyor tahminimi doğrularcasına. Fakat ‘Masal Masal İçinde
‘
diyiveriyor
birden. Seviniyorum , ‘kızım ,Masal
Masal İçinde ‘sini yolladı
imzalatmam
için ‘diyorum. Sonra Patasana, Kukla ve Kavim ‘den cok kısaca
Çemberlitaş
‘a doğru ilerlerken sağ kolda II. Mahmud , Abdülaziz ve II. Abdülhamid
türbelerine
uğruyoruz. Türbenin dışında ,bahçede Osmanogulları’ndan gömülü pek çok
ismin
dışında Ziya Gökalp ‘in de mezarı bulunuyor. Büyükelçiler ve hizmet vermiş pek
çok
isimle birlikte.
*****
Çemberlitaş Sütunu 'na geliyoruz.
Bizans İmparatoru, o dönemde 57 m olan sütunu Roma 'dan Apollon Tapınağı 'ndan getirtir.
O zamanlar üzerinde var olan güneşi selamlayan Apollon heykeli kaldırılır ve Konstantin kendi
heykelini koydurur. Yıldırım isabet etmesiyle devrilen heykelin yerine I. Alexios Komnesos
büyük bir haç koydurur. Fatih Sultan Mehmed , İstanbul 'u aldıktan sonra haçı indirtir fakat
Hristiyanların kutsal emanetlerine dokunmaz.
Çemberlitaş Meydanı ; İstanbul 'un yedi tepesinden biri olarak kabul edilir.
Konstantin, buraya kendi adını taşıyan Forum Konstantin inşa eder.
*****
Beyazıt Meydanı 'na çıkıyor yolumuz. Bugünlerde meydanda düzenlemeler var.
Fatih Sultan Mehmed 'in Topkapı Sarayı 'ni yaptırmadan önceki (şimdi İstanbul Üniversitesi
'nin giriş kapısı olan bölümün sol kısmında görülen bina) Eski Saray burada bulunuyor.
Fatih Sultan Mehmed 1454 tarihinde Eski
Saray’ı Beyazıt Meydanı’na yaptırmış.
Padişahın ölümüyle tahttan indirilen valide sultanlar,
oğulları, haseki sultanlar ve
harem kadınları, Beyazıd’da “kasvetli” Eski Saray’a
yerleştirilirmiş. Eski saraydaki
Haseki Sultanlar, oğullarından
biri tahta çıkana kadar eski sarayda beklerlermiş.
Gözyaşı Sarayı.
*****
Yolumuz
Mimar Sinan ‘ın kalfalık dönemim diye
adlandırdığı Süleymaniye Cami ‘ye
ulaşıyor.
1551
yılında Kanuni Sultan Süleyman adına yaptırılan bu camide ,büyük üstad Mimar
Sinan
her türlü detayı düşünmüş. Ben burada pek çoğumuzun bilmediği yönlerinden
bahsetmek
istiyorum ;
Mimar Sinan haşere,
akrep ve böceklere karşın önlem olarak avizelerin ortasına deve
kuşu yumurtaları
yerleştirmiş,
Caminin
aydınlatması için kullanılan mumların ve kandillerin isleri camiye zarar
vermesin diye Mimar
Sinan ilk defa bu cami için bir is odası tasarlamış ve camideki
tüm isi bu odaya
toplayabilmiş. Toplanan bu isler ise mürekkep olarak bir çok fermanın
ve mektubun kaleme alınmasında kullanılmış.
Mürekkep o kadar özelmiş ki; kağıt
komple yok edilmeden
silinmesi mümkün olmuyormuş.
Hayran olmamak elde değil. Sadece ' mimar 'demek az kalıyor.
Sultan
Süleyman ‘ın türbesi burada. Fakat o burada büyük aşkı Hürrem Sultan’la yan yana
yatmıyor.
Türbeleri farklı. Mahidevran Sultan’la yan yana yatıyor Sultan Süleyman.
‘Yedi
‘ rakamı burada da karşımıza çıkıyor. Yedi yılda tamamlanıyor cami.
Caminin
ana giriş kapısı. Yerlerde kullanılan mermer ilk yıllarından beri- çökmüş olsa da-
orada
duruyor.
Caminin
arka kısmındaki sütunlarda Arapça yazılar var. Buraya zamanında yardım
isteme
amaçlı gelenlerin yazdığı yazılarmış bunlar. Olur da belki Sultan bir şekilde
görür
diye.
Sultan gördü mü , yoksa zaten işitti mi bu dilekleri
bilmiyorum ama beni çok etkiliyor
bu
yazılar.
Yavaş
yavaş gezimizin sonuna geliyoruz. İstanbul Hatıra ‘sının zamana sığabilen
kısımlarıyla
yetiniyoruz.
Bol tarihli, bol sohbetli, çok keyifli bir gün
geçirmiş olmanın mutluluğu var
üzerimizde.
Uzunca bir yürüyüş yapmış olmanın da dayanılmaz yorgunluğu da eklenince
toplu
fotoğraf çekimine geçiyoruz, Muhteşem Süleyman 'ın camisinin bahçesinde.
Beyazıt
‘da bir otelin terasına çıkıyoruz . Hem biraz dinleniyor, hem de kahvelerimizi
içiyoruz.
Ahmet Ümit ‘e kitaplarımızı imzalatıyoruz.
Yeni
kitabının kapağını görüyoruz, İstanbul ‘a üzülüyoruz, İstanbul ‘a sahip
çıkmalıyız
diyoruz.
Çok teşekkürler ediyoruz.
Tekrar
görüşmek üzere umidi ve iyi dileklerimizle ayrılıyoruz.
‘İstanbul ‘a
bakıyorduk denizden . Ölülerimizin yüzlerine bakıyorduk…Onların
gözlerindeki
kendi kederimize.
Çaresizliğimize
bakıyorduk, avuçlarımızda büyüyen zavallılığa ,kanımızda
filizlenen
korkaklığa…Elimizden alınan hayata bakıyorduk. Güneşli
günlerimize,umut
dolu sabahlara, eğlenceli bahar akşamlarına…Sönen anılarımıza
bakıyorduk, ölen
hayallerimizi, yıkılan düşlerimizi yüklenip, yorgun bir şilep gibi
bizden
uzaklaşan şehrimize…Şehrimizle birlikte yitirdiğimiz kendimize
bakıyorduk…’
Istanbul
Hatırası ,Ahmet Ümit.
Sevgiyle kalın,
Sevgiyle kalın,
Yasemin Okutan Boyar
Tüm
fotoğraflar (toplu çekim hariç ) tarafıma aittir.
Kaynakça,
*İstanbul Hatırası ve Ahmet Ümit
*İstanbul Müze
*mimarsinan.gen.tr
*osmanlıtarihi.gen.tr