av köşkü,
şehzade evi,
prevantoryum
ve müzeye uzanan bir yolculuk...
şehzade evi,
prevantoryum
ve müzeye uzanan bir yolculuk...
Sultan Abdülaziz (1861-1876) döneminde
av köşkü olarak yaptırılmıştır.
Kasr-ı Hümâyûn, Mabeyn-i Hümâyûn ile
Limonluk, Çadır Köşkü ve Paşa
Dairesi olmak üzere üç bölümden oluşmaktadır.
Şehzade Abdülhamid Efendi, burayı devletten satın alarak kendisine ait ve 8 yıl sürecek bir yaşam kurar.
Şehzade Abdülhamid Efendi, burayı devletten satın alarak kendisine ait ve 8 yıl sürecek bir yaşam kurar.
İstanbul‘un Levent ve Ayazağa
semtlerini birbirine bağlayan ana yolun (şimdiki
Büyükdere caddesinin) sağında
bulunan Maslak Kasırları ,adını
semtinden almış.
Büyükdere caddesi; isminden anlaşılacağı gibi büyük bir
dereye ev sahipliği yaparmış zamanında.
Maslak; Su bentlerinden
kemer ve künklerle getirilen su, şehrin girişindeki depolarda toplanır ve buradan kollara ayrılarak çeşitli noktalardan şehre girmesi sağlanırmış. Şehir dışındaki bu su depolarına da
maslak adı verilirmiş (Musluk gibi bir ismi var diye düşünmem boşuna değilmiş demek).
170 dönümlük bahçe ve su depolarının bu
kadar içinde olduğu mevkiye sahip olan köşkün, sadece av köşkü olarak yılda 10-15
gün kullanılıyor olması, o günlerde
şehzade olan 2. Abdülhamid‘e burada yaşama isteği doğurmuş.
Köşke, amcası Sultan Abdülaziz’in izniyle yerleşmiş ve bu köşk 2. Abdülhamid ‘in hayatının padişahlık öncesi sekiz yılına
tanıklık etmiş.
Av köşkü olarak kullanıldığı için, odalar küçük. Sadece erkeklere ev
sahipliği yapmakta. Mutfak yetersiz. Isınma zayıf. Köşk, yeni yaşama hazır
olabilmesi için tadilat geçirme ihtiyacında.
26 yaşındaki şehzade Abdülhamid Efendi bunların hepsiyle kendisi
ilgileniyor.
Duvarlarda ateş tuğlası kullanıyor.
Tüm yapıyı ahşapla da kaplayınca daha çok ısınmaya çözüm bulabildiği
gibi yaz mevsiminin sıcağında da serinletici etkiyi yakalıyor.
Yangın riskine karşı kapaklı şömineler kullanıyor.
Odalar küçük, malum. Genişletmek için duvarları tamamen
kaldırmadan ara kapılar açıyor.
Kendi yatak odasında, kendi elleriyle imal
ettiği bir gardrobu bulunuyor. Bu gardrobun kapağını açınca, odanın diğer
bölmesine geçiliyor.
1894 yılında İstanbul‘da yaşamış olduğu depremin etkisi ve
korkusuyla kendisinin ve son eşi Behice Hanım’ın yatak odalarını köşkün giriş katında
düzenliyor.
Ahşap işleri için kendine küçük bir atölye kuruyor. Kestane ve
İngiliz meşe ağaçlarını şekil verebileceği yumuşaklıkta olduğu için tercih
ediyor.
Mevcut merdiveni kendisinin imal ettiği ahşap kaplamalarla yeniliyor ve iki adet ahşap sütunla da destekliyor. Merdivenleri
çıkarken, gıcırdama duymamamız hiç çivi kullanmadan, geçme sistemiyle yapmış
olmasından kaynaklanıyor.
Trabzanlarıyla da tek tek uğraşıp, yerlerine yerleştiriyor.
Trabzanlarıyla da tek tek uğraşıp, yerlerine yerleştiriyor.
Tavan süslemeleri natürmort. Daha çok 17. yüzyıl sonlarında sanatta kullanılmaya başlanmış. Koparılmış çiçekler, meyveler, avlanmış hayvanlar, vazo, kitap gibi eşyalardan oluşur.
Bu köşkte ise çiçek ve ağaç figürleri yer almış tavanlarda.
Şehzade Abdülhamid Efendi, hiç boş durmaz, kendine bir çiftlik
oluşturur burada.
Atlara olan düşünlüğü sebebiyle at haraları kurdurur. Tarım ve hayvancılıkla uğraşır, hatta tüm köşkün süt ihtiyacını karşılar buradan.
Süs bahçeleri ve süs havuzları oluşturur. Serasında bazı bitkiler yetiştirir ve laboratuvar gibi kullanır serasını.
Atlara olan düşünlüğü sebebiyle at haraları kurdurur. Tarım ve hayvancılıkla uğraşır, hatta tüm köşkün süt ihtiyacını karşılar buradan.
Süs bahçeleri ve süs havuzları oluşturur. Serasında bazı bitkiler yetiştirir ve laboratuvar gibi kullanır serasını.
Köşk binasından ayrı bir yerde hamam kısmı bulunmaktadır. Hamamın
binanın içinde olmamasının sebebi ısıtılma esnasında olası yangın ihtimaline
karşıdır.
Köşkün hemen sağındaki bina, hamam bölümü.
Hamam tavan
Hamam girişindeki çeşme
Çadır Köşkü ise burada yapılan ilk bina. Zamanında
şehzade Abdülhamit Efendi ‘nin atlarını izlediği yer. Daha öncesi ava gelenlerin konakladığı yer.
Şu anda cafe olarak kullanılmakta
Alt kat mutfak. O zamanlarda da mutfakmış
Sultan Abdülaziz‘in katliyle tahtta çıkan 5. Murad,
Yeni
Osmanlılar‘ın emirleriyle hareket eder olmuştur.
Amcası Abdülaziz’in başına gelenleri ayrıntılı bir şekilde öğrenince dengesini iyice yitirmiştir.
Sadrazam Mehmed Rüşdü Paşa Serasker Hüseyin
Paşa ve Mithad Paşa (Sultan Abdülaziz'in katillerinden), umduklarını bulamamış ve halkın desteğini de
kaybetmişlerdir.
Bu sebeple Şehzade Abdülhamid Efendi ‘nin yaşadığı yere yani
mahremine (tarihte ilk ve son kez bir padişah adayı şehzadenin, özel bölgesine ) ,gelirler.
Şehzade, onları burada, bu koltuklarda kabul eder.
(kalorifer 1950 lerden
sonra eklenmiş)
Burada Şehzade‘ye sorarlar: ‘Meşrutiyete nasıl bakıyorsunuz?‘
'Meşrutiyet sistemini biliyorum ama hiç uygulanmış değil. Seviyorum da diyemem, sevmiyorum da' der Şehzade.
Bu konuşma 29 Ağustos 1876'da geçer, 31 Ağustos günü 2. Abdülhamid tahtta geçer.
Sultan 2. Abdülhamid‘in yatağı, aynı zamanda vefat ettiği yatak.
Kendisiyle beraber Dolmabahçe‘ye, oradan Yıldız‘a ve tahttan indirildikten sonra yaşamını sürdürdüğü ve kaybettiği yer olan Beylerbeyi‘ne taşır
yatağını.
1924 yılında Saltanatın
kaldırılmasını takiben Osmanlı Hanedanına mensup kişiler
yurt dışına çıkarılmış,
kullandıkları mekânlar içindekiler ile birlikte Millet adına korunmak üzere
TBMM ne intikal etmiş.
Bu bağlamda
Maslak Kasırları da oluşturulan Milli Saraylar Müdürlüğü'ne
geçmiş.
Yapılar, 1937 Yılında Yüksek Askeri Şura'nın almış
olduğu
karar doğrultusunda Prevantoryum’a (Askeri Öğrencilerin
tedavi edildiği hastane) dönüştürülmüş.
1960
yılı sonlarına kadar 50 yatak kapasiteli hastane olarak kullanılan mekân(ıslak zeminleri nasıl yeterli olmuş, bilemedim ) bir
süre sonra Milli Saraylara devredilmiş, restorasyonu yapılarak 1985/86
yılında Müze Saray olarak halkın ziyaretine açılmış.
Eşyaları soruyorum ,depolandıkları yerden alınarak , tekrar yerlerine konmuşlar.
Av köşkü, Şehzade evi, prevantoryum ve müze...Bu tarihi köşk de tıpkı sahibi Sultan Abdülhamid gibi değişik evreler geçirmiş .
Sahibinden geriye onun için yaptıkları kalmış sadece. Belki biraz da o yüzden hüznü...
sevgiyle kalın,
Eşyaları soruyorum ,depolandıkları yerden alınarak , tekrar yerlerine konmuşlar.
Av köşkü, Şehzade evi, prevantoryum ve müze...Bu tarihi köşk de tıpkı sahibi Sultan Abdülhamid gibi değişik evreler geçirmiş .
Sahibinden geriye onun için yaptıkları kalmış sadece. Belki biraz da o yüzden hüznü...
sevgiyle kalın,
köşkün tanınmış kedisi ve ben
Tüm fotoğraflar tarafıma aittir
Yasemin okutan boyar
Kaynakça ;
*Emekli tarih öğretmeni
rehberimiz
*www.muzeasist.com
Fotoğrafların harikaligi ve anlatımın verdigi tad beni o dönemlerde yasiyormusum hissi verdi. Tebrikler.
YanıtlaSilCok tesekkurler...
Sil