28 Ocak 2018 Pazar

Maslak Kasrı'nda bir sehzadenin izleri



av köşkü,
şehzade evi,
prevantoryum
ve müzeye uzanan bir yolculuk...


 

Sultan Abdülaziz (1861-1876) döneminde av köşkü olarak yaptırılmıştır.


Kasr-ı Hümâyûn, Mabeyn-i Hümâyûn ile Limonluk, Çadır Köşkü ve Paşa Dairesi olmak üzere üç bölümden oluşmaktadır.

Şehzade Abdülhamid Efendi, burayı devletten satın alarak kendisine ait ve 8 yıl sürecek bir yaşam kurar.





İstanbul‘un Levent ve Ayazağa semtlerini birbirine bağlayan ana yolun (şimdiki Büyükdere caddesinin) sağında bulunan Maslak Kasırları ,adını semtinden almış.

Büyükdere caddesi; isminden anlaşılacağı gibi  büyük bir dereye ev sahipliği yaparmış zamanında.

Maslak; Su bentlerinden kemer ve künklerle getirilen su, şehrin girişindeki depolarda toplanır ve buradan kollara ayrılarak çeşitli noktalardan şehre girmesi sağlanırmış. Şehir dışındaki bu su depolarına da maslak adı verilirmiş (Musluk gibi bir ismi var diye düşünmem boşuna değilmiş demek).









170 dönümlük bahçe ve su depolarının bu kadar içinde olduğu mevkiye sahip olan köşkün, sadece av köşkü olarak yılda 10-15 gün kullanılıyor olması, o günlerde şehzade olan 2. Abdülhamid‘e burada yaşama isteği doğurmuş.

Köşke, amcası Sultan Abdülaziz’in izniyle  yerleşmiş ve bu köşk 2. Abdülhamid ‘in hayatının padişahlık öncesi sekiz yılına tanıklık etmiş.







Av köşkü olarak kullanıldığı için, odalar küçük. Sadece erkeklere ev sahipliği yapmakta. Mutfak yetersiz. Isınma zayıf. Köşk, yeni yaşama hazır olabilmesi için tadilat geçirme ihtiyacında.
26 yaşındaki şehzade Abdülhamid Efendi bunların hepsiyle kendisi ilgileniyor.
Duvarlarda ateş tuğlası kullanıyor. 
Tüm yapıyı ahşapla da kaplayınca daha çok ısınmaya çözüm bulabildiği gibi yaz mevsiminin sıcağında da serinletici etkiyi yakalıyor.
Yangın riskine karşı kapaklı şömineler kullanıyor.
Odalar küçük, malum. Genişletmek için duvarları tamamen kaldırmadan ara kapılar açıyor.
Kendi yatak odasında, kendi elleriyle imal ettiği bir gardrobu bulunuyor. Bu gardrobun kapağını açınca, odanın diğer bölmesine geçiliyor.
1894 yılında İstanbul‘da yaşamış olduğu depremin etkisi ve korkusuyla kendisinin ve son eşi Behice Hanım’ın  yatak odalarını köşkün giriş katında düzenliyor.
Ahşap işleri için kendine küçük bir atölye kuruyor. Kestane ve İngiliz meşe ağaçlarını şekil verebileceği yumuşaklıkta olduğu için tercih ediyor.


Mevcut merdiveni kendisinin imal ettiği ahşap kaplamalarla  yeniliyor ve iki adet ahşap sütunla da destekliyor. Merdivenleri çıkarken, gıcırdama duymamamız hiç çivi kullanmadan, geçme sistemiyle yapmış olmasından kaynaklanıyor.
Trabzanlarıyla da tek tek uğraşıp, yerlerine yerleştiriyor.



Tavan süslemeleri natürmort. Daha çok 17. yüzyıl sonlarında sanatta kullanılmaya başlanmış. Koparılmış çiçekler, meyveler, avlanmış hayvanlar, vazo, kitap gibi eşyalardan oluşur.
Bu köşkte ise  çiçek ve ağaç figürleri yer almış tavanlarda.




 
Şehzade Abdülhamid Efendi, hiç boş durmaz, kendine bir çiftlik oluşturur burada.

Atlara olan düşünlüğü sebebiyle at haraları kurdurur. Tarım ve hayvancılıkla uğraşır, hatta tüm köşkün süt ihtiyacını karşılar buradan.

Süs bahçeleri ve süs havuzları oluşturur. Serasında bazı bitkiler yetiştirir ve laboratuvar gibi kullanır serasını.




Köşk binasından ayrı bir yerde hamam kısmı bulunmaktadır. Hamamın binanın içinde olmamasının sebebi ısıtılma esnasında olası yangın ihtimaline karşıdır.


                                     Köşkün hemen sağındaki bina, hamam bölümü.






                                                         Hamam tavan

                                                             



Hamam girişindeki çeşme




Çadır Köşkü ise burada yapılan ilk bina.  Zamanında şehzade Abdülhamit Efendi ‘nin atlarını izlediği yer. Daha öncesi ava gelenlerin konakladığı yer.





                                             Şu anda cafe olarak kullanılmakta
                                     Alt kat mutfak. O zamanlarda da mutfakmış 


                                                       
 
Sultan Abdülaziz‘in katliyle tahtta çıkan 5. Murad,
Yeni Osmanlılar‘ın emirleriyle hareket eder olmuştur.
Amcası Abdülaziz’in başına gelenleri ayrıntılı bir şekilde öğrenince dengesini iyice yitirmiştir.
Sadrazam Mehmed Rüşdü Paşa Serasker Hüseyin Paşa ve Mithad Paşa (Sultan Abdülaziz'in katillerinden), umduklarını bulamamış ve halkın desteğini de kaybetmişlerdir.
Bu sebeple Şehzade Abdülhamid Efendi ‘nin yaşadığı yere yani mahremine (tarihte ilk ve son kez bir padişah adayı  şehzadenin, özel bölgesine ) ,gelirler.



                              Şehzade, onları burada, bu koltuklarda kabul eder.
                                            (kalorifer 1950 lerden sonra eklenmiş)
Burada Şehzade‘ye sorarlar: ‘Meşrutiyete nasıl bakıyorsunuz?‘
'Meşrutiyet sistemini biliyorum ama hiç uygulanmış değil. Seviyorum da diyemem, sevmiyorum da' der Şehzade.
Bu konuşma 29 Ağustos 1876'da geçer, 31 Ağustos günü 2. Abdülhamid  tahtta geçer.






                    Sultan 2. Abdülhamid‘in yatağı, aynı zamanda vefat ettiği yatak.

Kendisiyle beraber Dolmabahçe‘ye, oradan Yıldız‘a  ve tahttan indirildikten sonra yaşamını sürdürdüğü ve kaybettiği yer olan  Beylerbeyi‘ne taşır yatağını.







Etrafının yaklaşık iki buçuk metre yüksekliğinde duvarlar ile çevrilerek mahremiyet ve güvenliğin sağlandığı yapılar, 1924 yılına kadar hanedan mensuplarınca ikametgâh olarak kullanılmış.





1924 yılında Saltanatın kaldırılmasını takiben Osmanlı Hanedanına mensup kişiler yurt dışına çıkarılmış, kullandıkları mekânlar içindekiler ile birlikte Millet adına korunmak üzere TBMM ne intikal etmiş.

Bu bağlamda Maslak Kasırları da oluşturulan Milli Saraylar Müdürlüğü'ne geçmiş.

Yapılar, 1937 Yılında Yüksek Askeri Şura'nın almış olduğu karar doğrultusunda Prevantoryum’a (Askeri Öğrencilerin tedavi edildiği hastane) dönüştürülmüş.

1960 yılı sonlarına kadar 50 yatak kapasiteli hastane olarak kullanılan mekân(ıslak zeminleri nasıl yeterli olmuş, bilemedim ) bir süre sonra Milli Saraylara devredilmiş, restorasyonu yapılarak 1985/86 yılında Müze Saray olarak halkın ziyaretine açılmış.

Eşyaları soruyorum ,depolandıkları yerden alınarak , tekrar  yerlerine konmuşlar.


Av köşkü, Şehzade evi, prevantoryum  ve müze...Bu tarihi köşk de tıpkı sahibi Sultan Abdülhamid gibi değişik evreler geçirmiş .


Sahibinden geriye onun için yaptıkları kalmış sadece. Belki biraz da o yüzden hüznü...


sevgiyle kalın,







        
                        köşkün tanınmış kedisi        ve                       ben

                                                 
                                                        Tüm fotoğraflar tarafıma aittir
                                                               
                                           Yasemin okutan boyar

Kaynakça ;
*Emekli tarih öğretmeni rehberimiz
*www.muzeasist.com


2 yorum:

  1. Fotoğrafların harikaligi ve anlatımın verdigi tad beni o dönemlerde yasiyormusum hissi verdi. Tebrikler.

    YanıtlaSil

Ben Sedef Hemşire

Ben Sedef Hemşire. 30 yaşındayım.   Bugün iki çocuğumun babası tarafından öldürüleceğimi bilmeden her günkü gibi saat 6.00 da telefo...