19 Şubat 2018 Pazartesi

Ortaköy ve Büyük Mecidiye Cami



Ortaköy ve Büyük Mecidiye Cami





Ortaköy ,Avrupa yakasında Beşiktaş ilçesine bağlı İstanbul’un  vazgeçilmez
semtlerinden biridir.

Deniz kenarında oturup, gemileri, vapurları seyretmek hatta atlayıp ,boğaz turu

yapmak ...

Kafelerinde oturmak, meydanda güvercinlere yem atmak, takıcıların
tezgahlarını gezmek…



Çoğumuzun aklına  da Ortaköy denince kumpirci ve midyecilerin ana girişte
yer aldığı mekan gelir. Şimdilerde midyeci ve kokoreççiler oradan

çıkmış, caddenin diğer tarafında yer almaya başlamış.





Biraz da  kullanıcıları  değişmeye başlamış olsa da Ortaköy, hala bana göre
boğazın kenarındaki incilerden biridir.

Ortaköy’le  bütünleşmiş ,adeta simgesi olarak benimsenmiş bir yer var ki ,o da

Ortaköy Cami olarak bildiğimiz 'Büyük Mecidiye Cami' ‘dir.
Hepimizin bildiği , Boğaz Köprüsü ‘nden (15 Temmuz Şehitler Köprüsü )

geçerken gördüğümüz  narin bir estetiğe sahip olan cami.



Biliriz, görürüz  de ; hakkında ne kadar bilgiye sahibiz ? ben bu konuda kendimi biraz

eksik buldum. Başladım okumaya, araştırmaya . Sonra tekrar gittim ziyaretine.
Hakkında ilk yeni  öğrendiğim bilgi ;  Sultan Ahmed Cami ‘den sonra en çok

fotoğraflanan cami olduğu oldu.
Belki okurken siz de aynı şeyi düşündünüz ; neden Sultan Ahmed Cami’den

sonra ve  ikinci sırada olduğunu (işte yeni bir mekana olan ilgiye sebebiyet).

Kuşkusuz , burada tüm dünyanın gözbebeği olan Ayasofya’yla karşılıklı olması

buna en büyük etkendir, Sultan Ahmed Cami ‘nin en çok fotoğrafı çekilen cami
ünvanını alması. Daha önceki 'Ayasofya ' paylaşımımda bahsettiğim gibi, Ayasofya

dünyada en çok ziyaret edilen müzelerden biri olunca, bilmeyen bile haberdar oluyor
Sultan Ahmed Meydanı'ndaki Sultan Ahmed Cami 'den.

O , daha sonraki yazı başlığımız olacağından tekrar dönüyorum Ortaköy 'e.

                                    Cami 'nin basamaklarından Ortaköy e bakış


Ortaköy araştırmalarımın da Bizans ‘a dayanması beni yine şaşırtmıyor.


En eski kaynak 9.yüzyıla dayanıyor. Fakat çok fazla bir bilgi yok.

Bu dönemde Bizans İmparatoru , boğazın  en güzel yerlerinden biri olduğundan

ötürü  Damianu Sarayı’nı yaptırmış bu bölgeye. O dönemlerde ismi ;

'Arkheon 'diğer adı da  daha çok  Rumlar’ın kullandığı tabirle ;' Mesa Hora'.

Bir dönemde de ,bölgede var olan manastırın ismi 'Aya Fokas' adıyla da anılmış

Ortaköy.




Ortaköy Camii Boat Landing

Sahil  eskiden bir balıkçı köyünü andırıyormuş.


1800' lerde  kayık ve kürek yapımıyla uğraşan atölyeler ile doluymuş, daha sonra demircilik işlerine dönmüş,


S
onra da bildiğimiz çay bahçeleri oluşmaya başlamış.


(görsel alıntıdır .fotoğraflayan isme rastlayamadım)


 Ortaköy ,  ilgi çeken bir yerleşim merkezi ve padişahların da sayfiye yeri olmuş.

 1721 yılında, devletin ileri gelenlerinden Mahmud Ağa bir mescid

 yaptırmış burada . Patrona Halil İsyanı ‘nda ,1730 yılında bina tamamen yıkılmış.

 Sanata ve mimariye verdiği önemle de tanıdığımız, Sultan Abdülmecid 123 yıl sonra

 buraya, aynı yere  bir cami yapılması için mimar Nigagos Balyan ‘ı


görevlendirmiş.



Osmanlı İmparatorluğu ‘nun eski gücünü yitirmeye başlamış olduğu dönemlerde, 

1853 yılında yapılmış Büyük Mecidiye Cami .

Sultan Abdülmecid tarafından  yaptırıldığı için de Büyük Mecidiye Cami adını almış.



Neo-Barok eserlere iyi bir örnek olan camide,(bu türün bilinen özelliği olan) geniş ve

yüksek pencereler, denizden yansıyan ışıkların değişkenliğini , mekanın içine taşıyacak
biçimde tasarlanmış. Ayrıca  yine bu geniş ve yüksek pencereleriyle boğazın
manzarasını içeriye buyur etmekte . Dört cephesi de ışığı alabilecek şekilde pencerelere

sahip.




Caminin en ilgi çekici kısımları arasında Abdülmecid’in kubbeye hat sanatıyla yazdığı

Allah, Muhammed ve halifelerin isimleri.







Modern ve geç dönem Osmanlı mimarisinin özelliklerini de taşıyan cami, 19 yy.

sultan camilerinin tümünde olduğu gibi iki bölümden  ; asıl ibadet mekanı olan harim

bölümü ve  girişin önünde yer alan hünkar kasrından oluşmakta.



Pencereleri kadar etkilendiğim diğer bir güzelliği de kubbesi.

Süslemelerinde  beyaz mermer, mozaik ve kesme taş kullanılan camiye,  bir saraya

girer gibi merdivenlerle ulaşıyoruz.

Giriş kapısının üzerinde Sultan Abdülmecid 'in tuğrası var.







Tarihinde pek çok yangın ,deprem atlatan yapıya birkaç kez restorasyon ve

güçlendirme işlemleri yapılmış ve en son 2011-2014 yıllarında vakıflar genel

müdürlüğünce yapılan  restorasyon çalışmalarıyla ibadete açılmış.






Caminin bütününde  yere serilen, duvardan duvara gri halıyı mekana yakıştıramadım.

Hatta camilere girişte ayakkabı çıkarılmasını gerektiğini bilmeme rağmen,

antreye giriş etkisi yarattı bende  ve ayakkabılı giriş yaptım. Benden sonra giren birisi
tarafından ,yabancı dilde uyarılınca anladım ki  bu halı karşılama niyetiyle
serilmemiş. Uzun uzadıya açıklama yapmak yerine turist modunda ayakkabımı
çıkardım.
Pek çok otel ve benzeri yerler  için özel dokunan halıların , böyle bir eser için de
orjinaline en yakın haliyle dokunulmus olmasi gerekirdi . 

Ruhsuz veözensiz kalmış.
Ana bölümdeki tavan aydınlatmalarının ihtişamlığının aksine, giriş bölümündeki
aydınlatma elemanlarının sadeliği de  bana göre, mekanla örtüşmemiş.



Her şeye rağmen, tarihi geçmişi olan  güzel bir yapıya sahip olabilmenin keyfiyle

ayrılıyorum camiden .

Böylesine güzel bir eser yaptırtan Sultan Abdülmecid’den sonra tahtta çıkan

Sultan Abdülaziz'in  namaz kıldığı son cami olduğunu bilgisini de ekleyeyim. Bu

camiden  ayrıldıktan üç gün sonra tahtta indirilir ve akabinde bir cinayete kurban

gider.



Pek çok yaşanmışlıklar  ,hikayeler ve hatta rivayetlere gebe Ortaköy'de yan yana 
   cami-kilise-sinagog bulunuyor.Bu da benzeri az görülen bir üçleme.

   Ortaköy'ün tarihinden gelen en önemli özelliklerinden biri de , farklı kültür
     
   ve  inança sahip olan  olan ;  Türk, Rum, Ermeni ve Yahudi topluluklarının ,tüm

   bu farklılıklarına  rağmen , bir arada dostluk içinde yaşayabilmiş olmasıdır.



Sevgiyle kalın.





                                      Yasemin Okutan Boyar





Tüm fotoğraflar tarafıma aittir.

Kaynakca ;

istanbuldakicamiler.com

dunyabulteni.net            











 






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Ben Sedef Hemşire

Ben Sedef Hemşire. 30 yaşındayım.   Bugün iki çocuğumun babası tarafından öldürüleceğimi bilmeden her günkü gibi saat 6.00 da telefo...