
Justinyanus , Ayasofya'yı inşa ettirdikten sonra elini havaya kaldırır ve ‘Ey Süleyman ! Seni geçtim' der.
Justinyanus'un gölgede bırakmak istediği
yer Kudüs'te bulunan Süleyman
Mabedi'dir.
Bizans İmparatoru Justinyanus , Ayasofya’nın 3. kez aynı yerde yapılışı sırasında
daha görkemli ve gösterişli olması için, kendine bağlı tüm eyaletlere haber
göndererek, en güzel mimari parçaların Ayasofya’da
kullanılması için
toplatılmasını emretmiş. Bu yapıda kullanılan sütun
ve mermerler; Aspendos, Efes, Baalbek,
Tarsus gibi Anadolu ve Suriye’deki
antik şehir kalıntılarından getirilmiş, 5 yıl gibi bir sürede tamamlanmış.
(532-537)
921 yıl kilise olarak, 481 yıl cami olarak kullanılan
Ayasofya, Mustafa
Kemal Atatürk'ün emri ve Bakanlar Kurulu
kararı ile müzeye çevrilmiş
ve 1
Şubat
1935'de müze olarak, yerli ve yabancı ziyaretçilere açılmıştır.
Dünyada en çok ziyaret edilen müzelerden
biri, Türkiye de ise en çok ziyaret
edilen müzedir.
Tramvaydan iner inmez kendisiyle tekrar karşılaşmış olmak bile
içimde büyük
bir heyecan oluşturuyor. Belki
bu 5. veya 6. kez olacak ama, özel
bir turla ilk kez olacak. Hem de gece. Sessiz bir Ayasofya, daha da
gizem
katacak. Gece ışığında fotoğraf çekecek
olmam da cabası. Yetmeyecek yine .
Ben hakkında yazılmış başka kaynakları
okuyacağım, yine
kendimde eksikler bulacak ve tekrar geleceğim. Her
defasında ilk defa
gidiyormuşum hissiyle başlayacak, sonra
yine eksik bulup, tekrar tekrar
geleceğim. İşte Ayasofya
böyle bir yer !
Rehberimiz , Ayasofya haritası önünde İstanbul'un
tabi ki o zamanki ilk adıyla
Byzantion yıllarından itibaren başlıyor
anlatmaya.
Anlattığı yıllarda Hristiyanlık yok daha. Pagan inancı var.
Ayasofya'nın yapımı sırasında da Pagan
inancını koruyanlar var. Bu yüzdendir ki
kilise olarak inşa
edilmesine rağmen
pek çok pagan sembolleri bulundurur
Ayasofya.
Ezoterik ve hermestik semboller derken, camiye
dönüştürülmesinden
sonra da
İslami figürler eklenir.
Ayasofya, tarihi boyunca birçok kez tahribata uğrar,
en büyük zararı ise IV. Haçlı Seferi sırasında görür. 1204 yılında şehri
ele geçiren şövalyeler,
Ayasofya'nın Hıristiyanlık için kutsal olan pek çok değerli
eşyasını yağmalar.
Şehir,
Haçlıların istilasından ancak 1261 yılında kurtarılabilir.
İstanbul, 29 Mayıs 1453 yılında fethedilince Fatih Sultan Mehmet şehre girer girmez ilk olarak Ayasofya'ya gider ve yapının camiye dönüştürülerek
gerekli onarımının yapılması için talimat verir.
Onarım esnasında her şeyin
orijinal haliyle korunmasını önemle tembihler.
Mozaiklerin üzeri sıvayla kapatılır, bugüne kadar
korunabilmiş
olmasına da
aslında katkıda bulunulmuş
olunur.
Mimar Sinan tarafından yapılan minareler ise aynı
zamanda yapıda destekleyici payanda işlevi görmüştür.
*Bu fotoğrafı Justinyanus'un eşi imparatoriçe Theodara'nın durduğu yerden, üst balkondan çekiyorum.
Yapıldığı dönemde görkemiyle de herkesi hayrete düşüren yapı, ancak ilahi güçlerin desteğiyle meydana gelebileceği inancını doğurmuş, böylece Orta çağ mistisizminin de bir sembolü olmuştur.
Çeşitli
mitler ,öyküler, inançlar üst üste yığılır
Ayasofya'da. Böylece
nesilden nesile pek çok efsane aktarılır.
Evliya Çelebi'nin Seyahatnamesi'nde ; Hz.
Muhammed'in doğduğu
gece
meydana gelen büyük zelzeleden sonra kubbesi büyük
zarar görür Ayasofya
'nın. Özetleyerek aktaracağım,
Hızır
Aleyhisselâm'ın hatırlatması ile, 300 kadar keşiş
ve rahipten
oluşan
kafile görevlendirilir, Mekke ye
yollanır.
Sonuç olarak Hz. Peygamberin ağız
suyundan, zemzem suyundan
Ve Mekke'nin
temiz toprağından
bir miktar alan papazlar İstanbul'
a
gelirler. Ayasofya'nın kubbesinin yıkık bölümünü tamire
başlarlar.
Hz. Peygamber'in tükürüğü
ile yapılan yer, bir daha zarar
görmez.
Ayasofya’yı ziyaret edenlerin, “Terleyen Sütun” veya
'Ağlayan Sütun ' denilen sütunda var olan deliğe başparmaklarını koyarak çevirdiklerini ve dilek dilediklerini, bu sütunun
neden terlediğiyle ilgili Bizans ve Osmanlı döneminde anlatılan şu efsaneler yer alır ;
“Ayasofya yaptırılırken Aziz Georgios diye önemli bir
Hristiyan azizi vardır. Bu aziz insanların hastalıklarına elleriyle derman
olmaktadır. Ayasofya’nın yapımı bittikten sonra bu aziz Ayasofya’ya gelen
insanlara yardımcı olmak maksadıyla iyileştirici güçlerini terleyen sütuna aktarmıştır. O günden sonra bu sütuna değen bütün hastalar şifa bulmuşlardır.'
Hadi o zaman, şifa
niyetine...
Ayasofya'nın orta kıble kapısı üzerinde
bir tabut var. Sarı pirinçten yapılmış
bu
tabutta kraliçe Sofya yatıyormuş
ve "Bu tabuta sakın dokunmayın" denirmiş.
Çünkü tabuta el sürülürse büyük bir
gürültü başlıyor
ve tüm bina sallanmaya
başlıyormuş
(buna günümüzde inanan kalmış
mıdır acaba?).
Büyük kıble kapısının kanatlarının Nuh'un
gemisinin tahtalarından yapıldığı
bir
diğer
inanç. Eskiden deniz seferine çıkılmadan önce yolcular bu kapıya gelir,
dua eder ve Hz. Nuh'tan yardım dilermiş.
Bunun gibi daha birçok efsaneye konu olmuştur
Ayasofya.
Ayasofya'nın meşhur kedisi Gli'den bahsetmeden olmaz. Sanki müzenin sahibi
gibi bizi takip etmeyi hiç bırakmadı. Başlangıçtaki
meraklı kedilerin hepsi belli bir süre sonra gitti. Fakat Gli, fotoğrafını
çekeceğim
yere gidip, poz bile verdi.
Gli de bir Ayasofya efsanesi olmaya aday
bence. İlginç
özellikleri var gerçekten.
İmparatorların giriş yaptığı kapı. Kapının üzerindeki tapınak sembolü, Kudüs
'teki tapınağın
ta kendisidir. Ancak bu kez Süleyman'ın Mabedi
değil,
Justinyanus'un mabedi Ayasofya dünyanın en kutsal tapınağı
haline
gelmiştir.
Fetihten
sonra Ayasofya'nın kandil yağları
deposu olarak kullanılmış, daha
sonra
Sultan
I. Mustafa'nın (Deli Mustafa),1639'da aniden ölmesiyle türbeye çevrilmiş,
1648
yılında vefat eden Sultan İbrahim
de (Deli İbrahim)
buraya
defnedilmiştir .
(Türbe
içerisinde Sultan I. Mustafa, Sultan İbrahim, Sultan I. Ahmed'in kızları,
Sultan
IV. Murad'ın kızı Kaya Sultan, Sultan II. Ahmed'in şehzadeleri, kızları ile
bazı
hanedan mensupları gömülü olup, toplam 19 sanduka bulunmaktadır).
M.Ö. 2. yüzyıla ait Tarsus'taki Helenistik
Dönem tapınağının
orijinal bronz
kapısı İmparator
Theophilos (829-842) tarafından getirtilmiştir.
Kompozisyonun ortasında kucağında Çocuk Hz. İsa ile ayakta duran Hz. Meryem
tasvir edilmiştir. İmparatorun baş kısmını çevreleyen yazıda "Romalıların
Hükümdarı Porphyrogennetos Komnenos" (porfir
salonda doğan) ibaresi yazılı
olup, bu ifade İmparatorun, babasının saltanatı sırasında dünyaya geldiğini
belirten bir soyluluk işaretidir. İmparatoriçenin başının etrafında ise "Dindar
Augusta Eirene" yazılıdır
Mozaik pano 12. yüzyıla tarihlenmektedir.
Mermer Küp
Yapının içerisinde yan neflerde yer alan iki adet
yekpare mermerden yapılmış
küpler, Hellenistik Döneme (MÖ. 330- 30) ait olup,
Bergama antik şehrinden
getirilmiştir. Sultan III Murad Döneminde (1574- 1595) Ayasofya'ya getirilen ve
ortalama 1250 litre sıvı alabilen bu küplerden, cami
döneminde, kandillerde ve
bayram namazlarında şerbet dağıtılmaktaydı. Diğer günlerde içerisinde su
bulunan küplerin alt kısımlarında bu sebeple musluklar
yer almaktadır.
Hat levhaları, mahfililer, mozaikler, çiniler, türbeler,... her biri başka bir başlık altında yeni bir yazıya ilham verir.
Bunlar yerin üzerinde görünenler ,bildiklerimiz...Daha
Ayasofya 'nın altında başka sırlar var. Asıl heyecanlı kısım belki de orada ;
Ayasofya 'nın derinliklerinde !
Ayasofya 'da olmanın, hatta bir kaç dakika
da olsa salonda tek başına
kalabilmiş
olmanın keyfiyle ve kendime yeni kattıklarımla gece boyunca bize eşlik
eden, candan müze görevlilerine ve tabi yanımdan ayrılmayan Gli'ye teşekkür
ediyorum.
En büyük minnet ve teşekkür
Fatih Sultan Mehmet'e... Bu haklı gururu
bize yaşattığı
için...
*yazımdaki tüm fotoğraflar
tarafıma aittir*
yasemin
okutan boyar
kaynakça :
*Ayasofya Müze
*Evliya Çelebi Seyahatname
*Ayasofya'nın Gizli tarihi - Pelin Çift, Erhan
Altunay (bana en büyük ilhamı vermiştir )
*sabah.com



Şahane
YanıtlaSilCok tesekkurler
SilEllerine, emeğine sağlık. Fotoğraflar ayrı güzel. Anlatım Harika.. 👏🏻👏🏻
YanıtlaSilCok tesekkuler
Sil